Yaşamın Ritmi

2015 yılında kimya alanında Nobel ödülü kazanan Aziz Sancar’ı duymuşsunuzdur. Onun başarı hikayesinden ziyade benim merakımı ve ilgilimi çeken şey, onun üzerinde  yoğun  mesai verdiği ve Nobel ödül almasını sağlayan sirkadiyen ritmi üzerindeki tespitleriydi. Açıklamak gerekirse insanın bir biyolojik saati bulunuyor  ve yaşam fonksiyonları gün içerisindeki farklı  zaman dilimlerine göre kendini  adapte ediyordu.

Sirkadiyen ritim

Hücredeki DNA’nın kendini onarması günün belirli zaman dilimlerinde çok daha hızlı ve etkili oluyordu. Araştırmalar, kanser ilaçlarının biyolojik ritme göre tespit ettikleri bir saatte verildiğinde, çok daha fazla verim alındığını ortaya çıkarmıştı. Gece ve gündüz olarak 24 saatlik bir döngünün farklı zaman dilimlerinde farklı etkilerle karşılıyoruz. Örneğin rahat uyumamızı sağlayan melatonin hormonu gece salgılanmaya başlar. Gündüz saatlerinde kan basıncının daha yüksek olduğu gözlenir. Ve bu 24 saatlik ritim her gün kendini tekrar eder

Hayatımıza baktığımızda da farklı döngülerin olduğunu görürüz. Sürekli kendini tekrar eden ama bu tekrarların kendi içinde farklılıkları olan bir fraktal gibi, inişleri ,çıkışları olan, kimi zaman yumuşak , bazen daha sert ve zorlu koşullarla karşılaştığımız bir yolculuk. Eski insanlar bunun farkındaydı. Kendisini evrenin  küçük bir yansıması olduğunun bilinci ile doğayı incelemiş, mevsim geçişlerini ,gezegen hareketlerini takip ederek  yaşamına yön vermişti.

  Toprağı ne zaman ekip ne zaman biçeceğini ,ağacın ne zaman budanacağı, aşılanacağı, hasat zamanını bilmek için belirli zamanların uygun olduğunu tespit edip o takvime uymuşlar. Ağaç dikerken Ay’ın evrelerini dikkate almışlar. Ay’ın ışığı büyürken dikilen ağaç daha hızlı büyüyüp ve verimli olurken Ay’ın ışığı azaldığı ve kaybolduğu zaman  dikilen ağaç ise yavaş büyüyebiliyor, meyve vermeyebiliyordu. Anadolu da toprakla uğraşan yaşlı bir tanıdığınız varsa sorabilirsiniz; gökyüzünde hilali görmeden ekim dikim yapmamaya gayret ederler

  Kendi hayatlarımızda da bazı dönemlerde işlerin rahat gittiğini deneyimlemişizdir. Şehir merkezinden araba ile yol alırken trafiğe takılmadan, bütün ışıkların yeşil yanması gibi bizim dışımızda olan bazı olaylar bizi destekler. Böylece daha rahat ilerler ve başarıya daha kolay ulaşırız. Ya da sıklıkla hayatın bizi zorladığını düşünürüz. İşlerimiz yolunda gitmez, sorumluluklar ağır gelir, hastalıklar baş gösterir. Hayat adeta bize ‘ne yaparsan yap ilerleyemezsin ‘der. Genelde bu dönemleri insanın kendi içerisinde bir muhasebe yapması gerektiği, çözmesi gereken bir şeylerin olduğu zamanlar olarak görüyorum ben.  Bizi zorladığını zannettiğimiz olaylar aslında evrenin kendi frekansına uyumlamak için insana yaptığı bir akort ayarıdır aslında. C.G.Jung ’’ psikolojiye göre kendi içimizde olanları fark edemediğimizde  dışarda kader olarak karşımıza çıkar’’ dediğinde sanırım bunu anlatmaya çalışıyordu.  İnsan belirli periyotlarla hayatında değişimler, dönüşümler geçirmeli ki canlılığını koruyabilsin.  Her şey doğada olduğu gibi doğar, büyür, gelişir ve çürümeye başlar. Bu çözülme olmadan yenilenme de gerçekleşmeyecektir.

Exit mobile version